İslam kadını değersiz bir hale mi getiriyor?
Ben bir kadın olsam niye İslam’ı seçeyim?

(İslam kadını değersiz bir hale mi getiriyor?) bir siteden de faydalanarak sizlere bu soru ile beraberinden gelen sıkıntıları açıklamak ve çözme odaklı bir yazı derledik. Allah hepimize hidayet versin.
Öncelikle soruyu detaylandırmak için bir kardeşimizin sorusunu alıntılayalım.
Soru şu şekilde :
Ben bir kadın olsam niye İslam’ı seçeyim? Erkekle eşit, medeni hukuk içinde, istediğim gibi yaşıyorum. Ama Müslüman kadınlar kara bir örtünün altında kimliksizleşiyor, adeta hayattan siliniyor zira yüzlerini bile gösteremiyor, erkeğe bağlı ve itaat içinde yaşıyor, eşini başka kadınlarla paylaşmak durumunda kalıyor, boşanamıyor, şahitliği yarı değerde, mirastan yarı pay alıyor, 9 yaşında evlendirilip kocasının tecavüzüne uğrayabiliyor, cennette bile ona bir vaat yok v.b. Diyeceksiniz ki bunlar dinde yok, uygulamada var! Pek çoğunun ayetlerde yeri var ama diyelim ki aslında dinde yeri yok da sadece uygulamada var, o halde şöyle sorayım: Kendimi niye riske atayım? İslam’ın bana katacağı bir şey yok ama alabileceği çok şey var. Peki o halde neden bu dini seçeyim, aklımı peynir ekmekle mi yedim? Cennetinde bile sadece erkeklere vaatte bulunan bir dini neden kabul edeyim? İlla bir din seçeceksem bile neden örneğin reform görmüş bir Hıristiyanlığı veya bir başkasını değil de İslam’ı seçeyim?
CEVAP;
Birbiri ardına sıralanmış hakikati olmayan hakaretlere cevap vermeden önce bir şeyin altını çizmek isteriz
Yanlış tespitlerin neticeleri asla doğru çıkmaz. Burada ifade edilen şeyler “yanlış” sınıfına dahi giremez, hepsi kıymeti harbiyesi olmayan iftira, hakaret mesabesinde.
Buna dayanarak bir kadın olsaydınız ”neden ateist olasınız ki?.”Başlayarak bir sürü hakaret sıralanabilir.
Reform görmüş Hıristiyanlık olarak Protestanların fanatiklikleri ve irrasyonel tutumları hakkında bir bilgi sahibi olunmadığı anlaşılıyor.
sorularınıza diğer yazılarımızda da kısaca değindiğimizden dolayı kısaca açıklamaya çalışacağız.
Kadınlar kara çarşaf içinde kimliksizleştiriliyor demişsiniz. Kadınların çıplaklıkla sadece gözleri ve nefisleri tatmin eden bir malzemeye dönüştürüldüğü kapitalist sistemin içinde kalanların tesettürdeki hikmeti anlaması elbette zordur. Kadın tesettürü ile kendini muhafaza eder. Kendisini sokaklarda teşhir edilen bir vitrin ürünü olmaktan kurtarır, hanımlığa ve anneliğine layık yüksek bir makama namzet olur. Biz her açık kadın bu şekildedir, demiyoruz; ancak her açıklık bir bakışa davetiye çıkarır. Eşler arasındaki sadakat, güvem ve emniyet bozulur. Allah, kadınları yabancı erkeklerin zararından muhafaza etmek için tesettürü emretmiştir.
Kara bir örtü diye aşağılanan “tesettür” kadının zırhıdır; kendini, namusunu, aile hayatını, şeref ve itibarını korur. Kadın, yaratılışı gereği son derece nazik ve kırılgan bir yapıdadır, güçlü bir erkeğin korumasına ve himayesine muhtaçtır, kendini sair erkeklere heva ve heves malzemesi yaparak eşinin sadakatini kırmaması gerekir ki bu durum tesettürün zaruretini ortaya koyar.
Malumdur ki en az seviyede dinle namusla ilgisi olan hatta dinle alakasız asrî bir erkek dahi eşine başka erkeklerin bakmasından, nefsani manada ilgilenmesinden son derece rahatsız olur, bu gibi durumların neticesinde çok cinayetler de işlenmektedir; kadının, bu ve benzeri olumsuz durumların önüne geçmesi için tesettür kalesinde kendini muhafaza etmesi son derece önemlidir.
2-
Bir kadının eşine bağlı ve itaat içinde yaşaması takdir edilmesi gerekirken tenkit edilmiş; hangi erkek var ki eşinin kendisine sadakatle eş olmasını istemesin? Kadının itaati tek yönlü de değildir, erkek de kadına itaat ederse sağlam yapıda bir aileden bahsedilebilir.
İslâm’da kadının erkeğe karşı vazifeleri olduğu gibi, erkeğin de hassasiyetle uyması gereken vazifeleri vardır. Kadın itaat etsin, erkek istediği hayatı yaşasın gibi bir yaklaşıma dinimiz müsaade etmediği gibi, dini böyle görmek de büyük zulümdür.
3. İslam’da çok evlilik teşvik edilmemiş, aksine çok evlilik sınırlandırılmıştır. Meşru gerekçelerle (örneğin neslin devamı, biyolojik ihtiyaçların helal yoldan giderilmesi gibi) evlenmek isteyen erkeğe bile eşler arasında mutlak adalet sağlama şartı koymuştur. Aksi halde erkeğin birden fazla evlenmesi caiz görülmemiştir.
Demek ki, eşini başka kadınlarla paylaşma meselesi İslâm’ın mutlaka uygulanması gereken bir emri gibi algılamak yine ciddi bir yanlıştır.
4. Kadın, kendisine nikah yapılırken boşanma hakkı talep edebilir, sadece erkeğin boşanmasına mecbur bırakılmaz.
5. Mirasta kadının yarım pay alması, aslında bir adalet dengesini sağlamak içindir. Çünkü erkek bakmakla yükümlü olduğu bir başka kadının (eşinin) hakkını da alırken, aslında kadın da kendisine zaten bakmakla yükümlü bir eşi olduğu için sadece kendisine bir pay almaktadır. Yani erkeğin aldığı 2 hisse kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu eşinin, kadının aldığı pay ise sadece kendisinin hakkıdır. Dolayısıyla ortada aslında tam bir adalet ve denge söz konusudur.
İslam hukukunda ihtiyaç prensibinin en fazla kendini gösterdiği saha, kız çocuklar ile erkek çocuklar arasındaki -ikili birli- pay farkıdır. İlk bakışta adaletsiz gibi gözüken bu fark, tamamen adalet ve ihtiyaç prensibine dayanmakta, ortaya adil bir denge koymaktadır.
İslam hukuk sistemi bir bütün olarak ele alındığı zaman
kadın ile erkeğin mali yükümlülüklerinin çok farklı olduğu görülmektedir. Kadın mehir, cihad, nafaka, diyet (bedenî zarar tazminatı) giderlerinden muaftır. Bekar veya dul olduğunda tabiî ihtiyaçlarını sırayla babası, oğlu, erkek kardeşi gibi akrabası karşılayacaktır. Evlenirken masraflar (mehir, çeyiz) kocaya aittir. Evlendikten sonra geçimi temin (nafaka) kocanın vazifesidir.
Basit bir örnek vermek gerekirse geride bir oğul, bir de kız bırakarak vefat eden bir şahsı ele alabiliriz. Şahsın on beş bin lira miras bıraktığını kabul edelim. İslam miras hukukuna göre bunun on bin lirasını oğul, beş bin lirasını da kız alacaktır.
Bu iki ihtiyaç tablosu karşılaştırılınca kız evladın, erkek evlattan daha kazançlı ve daha avantajlı olduğu açıkça görülmektedir.
6. Ergenliğe giren bir kadının flört edip, gayrı meşru ilişkiler içerisinde olmasını özgürlük ve modernlik olarak isimlendirenlerin, erken evlenmeye tecavüz demesi bir çelişkidir. Ona özgürlük diyenlerin ergenlik çağına girmiş kadın ve erkeğin evlenebilmesine de saygı göstermelidir. Sıcak iklimlerde çocuklar daha erken ergenliğe girerken, soğuk iklimlerde daha geç girebilmektedir.
Ayrıca, birden fazla evliliğin hikmet ve zaruret durumunu bilmeden tenkit edip, nefsine mağlup erkeklerin pek çok kadınla beraber olmasını medeniyet gereği görerek hazmetmek nasıl bir yanlışsa, “flört” adı altında çok erken yaşlarda başlayan ahlaksız beraberlikleri gençliğin gereği olarak tarif edenler ne aciptir ki nikah akdini hafife almakta hatta hücum etmektedir.
Dokuz yaşında evlilikten kastınız Hz. Aişe ile Peygamberimizin evliliği ise o evlilik Hz. Aişe dokuz yaşındayken gerçekleşmemiştir.
ilave bilgi için Tıklayınız.
instagram adresimizden bizlere ulaşabilirsiniz; https://www.instagram.com/islamiclyricss/
Bir Yorum